Balığın anatomisini etkileyen faktörler.
Gönderim Zamanı: 17 Nisan 2007 01:19
Selam!
Acaba neden balıkların anatomileri bozulmaya başladı?
Malesef baliklarda kalite gözetmeden sirf kaar amacla üretim yapildigi, anatomisi ve renkleri dogal olmayan baliklar piyasaya sürüldügü icin.
Ramireziler tanidigim en güzel renklere sahip olan baliklardan birtanesi, ama malesef gördügüm bazi ramirezilerin gercekten o baliklar olduguna dahil sahit gerekiyor. Bunun da sebebi cok verimli olmalari.
Diyer bir faktör genpoolun zayif olmasi dir. Bu isteyerek yada istememiyerek meydana gelen bir durumdur. Lepisteslerde sikca uygulanan bu durum yani genleri (veya erkek ve disinin yavrularina biraktigi mirasi) istenilen yönde yogunlastirmak (fakirlestirmek) sadece bakicinin estetik anlayisini tatmin eder baliklar ise bunun faturasini öderler.
Örnek: istedikleri gibi yüzemezler, dogal davranislarini sergileyemezler, deforme olmus vücudlarindan dolayi eziyet cekerler ve ömürleri kisalir
Sonucta bizler (tüketiciler) bu tür baliklar almasak veya saglikli (dogal) baliklar icin bir kac YTL,... fazla versek eminim bu tür sorunlar ortadan kalkacakdir. Beslemis oldugumuz baliklara biraz daha fazla ilgi göstersek (bilgi toplasak) akvaryumlar evlerimizde sadece birer dekor olmaktan kurtulup dogadan alinmis örneklere dönüsürler.
Demek istedigim foruma sormus oldugumuz sorular: "50litrede kac tane discus besleyebilirim?" deyilde, "discuslar icin nasil bir akvaryum kurmam gerekiyor" olmalidir.
Galiba konuyu biraz saptirdim sabriniza siginiyorum.
Saygilar
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 11 Mayıs 2007 20:57
[QUOTE=YBN]Aslında belirtilen nerdeyse tüm fikirlere katılıyorum, eklemek istediğim nokta aynı zamanda balık form bozulmasının bizler yüzünden olduğudur.
Birçok akvarist genelde akvaryum kapasitesinin üzerinde balık besler, Üreticiler ise bu kapasiteyi birkaç kat katlıyabilirler. Hernekadar filtrasyon muhteşem bile olsa balık formu içinde bulunduğu akvaryum kapasitesine de bağlı.
Bu foruma da üye olan işyeri arkadaşım merkal'ın küçük akvaryumuna (10 litre) oldukça iyi bir filtrasyon sistemi yaptık (5 litre) içine de lepistes yavruları attık, normal şartlarda bu yavruların şu anda erişkin olmaları gerekiyor, fakat ergen boyutta takılıp kaldılar, fiziki yapı olarak büyük lepistesler ile aynı olmalarına rağmen boyut olarak yarısı kadarlar. Benim görüşüm; su dengesi gayet iyi olmasına rağmen akvaryum hacmi uygun olmadığı için lepistesler bu hacme uygun olarak geliştiler ve cüce kaldılar. Şu anda bu akvaryumda 2 erkek, 2 dişi lepistes bıraktık, daha büyüyüp büyümeyeceklerini göreceğiz, eğer büyümezlerse de üreyip üremeyeceklerini, ürediklerinde de yavruları geniş hacimli bir akvaryuma aktarıp yavruların ebeveynlerinde oluşmuş cüceliği devam ettirip ettirmeyeceklerini göreceğiz.
[/QUOTE]
Merhaba Yiğit bey bu araştırmanızın sonucunu lütfen burada bizlerle paylaşınız bende merak ettim.
Saygılar...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 13 Mayıs 2007 02:39
Yiğit Bey; benim daha önce canlıdoğuranlar ile ilgili benzer deneyimlerim oldu. Cüce kalan balıklardan elde edilebilecek yavrular şartlar iyi ise normal büyüyorlar. Fakat cüce kalan balıkların çoğu ufak boyutlardaki tanklarda fazla amonyak vb. kimyasallardan etkilendikleri için büyüyememiş oluyor ki bunun sonucu cüce balıklarınızın çoğunun kısır kalmış olmasıdır. Yani yavru alma ihtimaliniz düşük. Küçük ebeveynlerin bünyesi normal bir hamilelik için yeterli olmadığı için bunlardan çıkan yavrular dayanıksız ve çelimsiz oluyorlar. İlk dönemde kayıplar fazla oluyor fakat iyi beslendiğinde ve sağlıklı ortam sağlandığında cücelerden çıkan yavrular gayet sağlıklı yetişiyorlar.
encort 2007-05-13 02:41:35
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 03 Haziran 2007 21:02
Merhabalar,
Bu tür araştırmalarda lepisteslerin kullanılması çok güzel olmuş. Lepistesler ortama çok hızlı uyum sağlayabiliyorlar, başka türlerde uzun sürede ortaya çıkabilecek değişiklikler lepisteslerde bir kaç nesilde hemen kendini belli edebiliyor. Buna lepisteslerin üreme hızı eklenince de...
Başarılar diliyorum sonuçlarını bekliyorum...
Saygılar...
guardian 2007-06-03 21:03:01
Bu tür araştırmalarda lepisteslerin kullanılması çok güzel olmuş. Lepistesler ortama çok hızlı uyum sağlayabiliyorlar, başka türlerde uzun sürede ortaya çıkabilecek değişiklikler lepisteslerde bir kaç nesilde hemen kendini belli edebiliyor. Buna lepisteslerin üreme hızı eklenince de...
Başarılar diliyorum sonuçlarını bekliyorum...
Saygılar...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 27 Haziran 2007 19:19
Hormon kullanımı, melezlenme, kardeşlerin çiftleştirilmesi ve bunların yanında bir de sularımızın kimyasının etkisi olduğunu düşünüyorum.
Ağzı yamuk, kafası yamuk vb. balıklar çoğunlukla akraba çiftleşmesinden dolayı olurlar. Bunlara doğada rastlamak da mümkündür. Balık tutarken birkaç kez kafası yamuk veya kuyruğu kısa balık yakaladığımı hatırlıyorum. Ama kafa yapmış sarı prenses ve renkleri değişmiş balıklar hormon kullanımı veya melezlenmeden dolayı olurlar.
Ağzı yamuk, kafası yamuk vb. balıklar çoğunlukla akraba çiftleşmesinden dolayı olurlar. Bunlara doğada rastlamak da mümkündür. Balık tutarken birkaç kez kafası yamuk veya kuyruğu kısa balık yakaladığımı hatırlıyorum. Ama kafa yapmış sarı prenses ve renkleri değişmiş balıklar hormon kullanımı veya melezlenmeden dolayı olurlar.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 20 Temmuz 2007 12:04
Anlatılanların hepsi mantıklı, ama en çok desteklediğim bulgu mutasyon.Gün geçtikçe balılar bi şekilde doğal ortamından alındıktan sonra(asırlar olabilir) evrime uğrar.BU doğanın bir kanunu, genetik yapı bozulur ve değişir.Bunun dışında desteklediğim diğer sonuç ise kardeşlerin aynı akvaryumda üreme dönemine akdar yetiştirilip ayrı ortamlarar alınmaması.Sonuçta bunlarda insanlar gibi bir çoğu canlı doğuranlar ki canlı doğrumalarına gerek yok aynı gene sahip balıklar da genetik bozukluk yüksek oranda ortaya çıkar ve şekil bozukluğu oluşur.Kimyasallar canlının gelişim aşamasındayken şekline büyük etkeni vardır...Yapmamız gereken basit maddiyattan kaçmayıp damızlık ve yavru akvaryumlarını ayırmalıyız ve kimyasallara fazla önem göstermemeliyiz.Sonuç olarak sizi destekliyorum farklı bişiler yazmıyacağım için kısa kesiyorum...Kolay gelsin!
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 20 Temmuz 2007 14:49
Arkadaşlar bence bunun en çok etkisi olan şey doğal ortamlarından alıp 1metere 2 mt. v.s yere kapatmamız ve onlar için önemli olan herşeyi onlara veremememizden kaynaklanıyor. Bence en büyük etkisi bu diğerleri bahane;)
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 19 Ocak 2008 12:41
Gerçekten çok güzel ve başarılı bir konu olmuş. Peki bir sorum olacak. Ben balıklarımın yavrulayıp sözü edilen şekilde kardeş çiftleşmesini istemiyorum. Diyelimki yunusum hamile ve yavruladı ben bu yavru balıkları ayırmasam akvaryumdan ve akvaryumum yeterince büyük ve iyi dekore edilmiş olsa doğal ortamdaki gibi zayıflar yenilip güçlüler kalır mı sizce? Balık üretimi yapıp ticari bir kazanç beklemediğimi düşünrsek bu doğru olur mu?
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 21 Ocak 2008 11:33
[QUOTE=baris.aydin]. Diyelimki yunusum hamile ve yavruladı ben bu yavru balıkları ayırmasam akvaryumdan ve akvaryumum yeterince büyük ve iyi dekore edilmiş olsa doğal ortamdaki gibi zayıflar yenilip güçlüler kalır mı sizce? [/QUOTE]
Eğer akvaryumunuz yeterince büyükse ve dekorunuz da bu balıklar için uygunsa o zaman bırakırsınız benim gibi akvaryumunuzdaki balıklar istedikleri gibi yaşarlar.
Siz sadece haftalık su değişimleriniz ve gerekli temizliklerinizi yaparsınız.
Anne yavrularını uygun gördüğü yerde zaten kendisi doğal olarak kusuyor ve güçlü olan yavrular her zaman kendilerini kurtarıyor.Bunda dahiç bir sorun olmuyor ama siz derseniz ki güçlü güçsüz ben hiç bir yavrumu kaybetmek istemiyorum o zaman dişi balığınızı ya bir başka akvaryuma aktaracaksınız yada dişiyi kusturacaksınız ve yavrularınıza gözünüz gibi bakıp belirli boya ulaştıktan sonra ana tankınıza aktaracaksınız.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 09 Şubat 2008 01:39
Mutasyon (değişim) nedir? =
Mutasyon, canlının genetik yapılarında meydana gelen değişmelerdir. Bireyin kalıtsal özelliklerinin ortaya çıkmasının sağlayan genetik şifre herhangi bir nedenden dolayı (X ışını, radyasyon, ultraviyole, bazı ilaç ve kimyasal maddeler, ani sıcaklık değişimleri,beslenme ) bozulabilir. Bu durumda DNA’nın sentezlediği protein veya enzim bozulur. Böylece canlının, proteinden dolayı yapısı, enzimlerinden dolayı metabolizması değişebilir. Mutasyonlar spontan ya da uyarılmış olarak oluşabilir. Spontan mutasyonlar genellikle doğada kendiliğinden oluşan mutasyonlar olup bir bazın yer değiştirmesi şeklindedirler. Uyarılmış mutasyonlarda ise bir X ışını gibi yapay bir faktör bulunur. Vücut hücrelerindeki mutasyonlar kalıtsal olmadıkları halde üreme hücrelerindeki mutasyonlar kalıtsaldır.
Mutasyonları sadece zararlı mutasyonlar olarak düşünmemek gerekir. Organizmanın sonradan kalıtımına yerleşen gelişmiş bir özellik de bir mutasyondur. Mutasyonlar, yeni nesile ait bazı karakterlerde varyasyonların görülmesini olanaklı hale getirir. Mutasyonlar sayesinde, her yeni jenerasyonda birkaç birey, diğerlerinden farklı özellikler gösterebilir ve nesil bu şekilde kendini yenilemiş ve güçlendirmişde olur.
Bununla birlikte mutasyonun en önemli sonuçlarından biri, bir sonraki kuşağa farklı genetik özellikler aktarılmasına neden olmasıdır. Bu ise farklı fiziksel özelliklere sahip bireylerin üremesidir.
Çekinik olan mutasyonlar ileriki döllerde ortaya çıkabilir. Dominant olanları fenotip yapıda hemen ortaya çıkabilir.
Bununla birlikte mutasyonun en önemli sonuçlarından biri, bir sonraki kuşağa farklı genetik özellikler aktarılmasına neden olmasıdır. Bu ise farklı fiziksel özelliklere sahip bireylerin üremesidir.
Çekinik olan mutasyonlar ileriki döllerde ortaya çıkabilir. Dominant olanları fenotip yapıda hemen ortaya çıkabilir.
[QUOTE=bjkalley]Süper bir konu, tebrikler...
Bunu 2 haftadır düşünüyorum ve teoriye kavuştum diyebilirim. Durum genetik ancak mutasyon olduğuna inanmıyorum hatta değil diyebilirim. Bizler avcı canlılarız, çoğu av olan canlı gibi gözlerimizin biri bir uçta bir bir uçta değil de pek çok avcı gibi iki gözümüzde tek bir hedefe kilitlenir vaziyette. İşte bu yüzden, insani özelliğimizden dolayı bir akvaryuma bakınca 50 neon arasında ilk gözümüze çarpan en hasta veya en formu bozuk olur. Doğada da durum böyle. 2 tane balık (amerikan zebra diyelim) eş tutuyor, ilk yumurtlamada 100 yavru çıktı, ikincide 110 falan sonra 120 diye devam ediyor. Doğada canlıların sayısının sabit olduğunu düşünürsek bu doğan belki binlerce yavrudan ölen anne baba yerine sadece 2'si kalacak ve üreyecek. Bunlar da en göze batmayan en doğaya uyumlu, genleri en iyi ve şansı en yüksek canlılar olacak.
Çoğu yabancı üretici palyaço balıkları üretimine başladı ve bu balıkların azımsanmayacak bir kısmı belli bir nesilden sonra deseni bozuk beyaz ağırlıklı çıkıyor. Bunun dışında üretilen balıklar yakın akraba oldukları için hastalıklı genler illa ki bir yerde buluşuyor. Bu yüzden uzun nesiller akvaryumda üretilmiş balıkları almak pek sağlıklı değil diye düşünüyorum.
Saygılar,
[/QUOTE]
Bunu 2 haftadır düşünüyorum ve teoriye kavuştum diyebilirim. Durum genetik ancak mutasyon olduğuna inanmıyorum hatta değil diyebilirim. Bizler avcı canlılarız, çoğu av olan canlı gibi gözlerimizin biri bir uçta bir bir uçta değil de pek çok avcı gibi iki gözümüzde tek bir hedefe kilitlenir vaziyette. İşte bu yüzden, insani özelliğimizden dolayı bir akvaryuma bakınca 50 neon arasında ilk gözümüze çarpan en hasta veya en formu bozuk olur. Doğada da durum böyle. 2 tane balık (amerikan zebra diyelim) eş tutuyor, ilk yumurtlamada 100 yavru çıktı, ikincide 110 falan sonra 120 diye devam ediyor. Doğada canlıların sayısının sabit olduğunu düşünürsek bu doğan belki binlerce yavrudan ölen anne baba yerine sadece 2'si kalacak ve üreyecek. Bunlar da en göze batmayan en doğaya uyumlu, genleri en iyi ve şansı en yüksek canlılar olacak.
Çoğu yabancı üretici palyaço balıkları üretimine başladı ve bu balıkların azımsanmayacak bir kısmı belli bir nesilden sonra deseni bozuk beyaz ağırlıklı çıkıyor. Bunun dışında üretilen balıklar yakın akraba oldukları için hastalıklı genler illa ki bir yerde buluşuyor. Bu yüzden uzun nesiller akvaryumda üretilmiş balıkları almak pek sağlıklı değil diye düşünüyorum.
Saygılar,
[/QUOTE]
Refet bey verdiğiniz örneklerde sonuçda bie nevi değişim yani mutasyon! Konumuzda ''balığın Anatomisini Etkiliyen Faktörler'' palyoça balıklarında verdiğiniz örnektedede doğarl ortamlarından kopan hayvanlar biz hernekadar doğala yakın ortamlar hazırlamaya çalışsakda ( en bilinçli, en bilimsel akvaristden bahsediyorum) o hayvanın doğal ortamındaki etkenleri sağlamamız imkansız. Bu yemleme ( en kaliteli yemde dahi bir çok katkı maddesi var), ortamın kimyasal değişkenlerinin kontrolü, üreme, mevsim dengeleri, ışık ve ışınlar, basınç vs vs vs balığın iyi yada çoğunlukla kötü anatomisine müdahale ediyoruz. Gelelim bilinçsiz üreticilere ve akvaristlerne; Nekadar yanlış varsa o canlıya yapılıyor ve Mustafa bey'inde belirttiği
[QUOTE=Echoe]
Merhabalar;
Böyle bir konu açmamın en önemli nedeni son yıllarda şekli şemali düzgün olmayan ve anatomik açıdan türlerinin özelliklerini taşımayan balıklarla sıkça karşılaşmamız.
Kafa yapmış sarı prensesler, Yüzgeçleri kısa kalmış Discuslar, Gözleri ağzından büyük tropheuslar... vs...
Renkleri değişmeye başlamış başka türler...
Acaba neden balıkların anatomileri bozulmaya başladı? Nerede o eski alımlı balıklar?
[/QUOTE]
sebepler ortaya çıkıyor. Bunu en aza indirmenin en baştaki yolu bilinçli akvarist olmak. Gen havuzu mümkün olduğunca temiz ve geniş tutmak. Mümkün şartlarda en iyi ortam ve koşulları sağlamak. Nekadar önem veriyoruz bilmiyorum ama beslediğin canlının hakkını vermek diyelim, bu önemli. Önce göz zevki ve manavi tatminden önce balıklar gelmeli.
Saygılar.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 09 Şubat 2008 13:12
Bu konu çok tartışılır ve bence her akvaryalistin bilmesi gereken bir konudur.Akvaryumcularda görüyoruz 2 cm 'lik lithobatesleri.Neredeyse benim beslediğim damızlıklar kadar renkliler.Bu balıklar hormon verilerek bu hale geliyor bu balıklardan alınan yavrularında yaşama veya büyüme gibi sorunları oluyor.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 09 Şubat 2008 22:25
[QUOTE=kenankalay]Başarılı bir bilgi alışverişi ortamı oluşmuş,tebrikler
Anatomi değişiminde etken faktörler bencede söylenenlerle aynı,bir kişinin bahsettiği gibi akvaryumun hacmi çok önemli,benim mutasyonla alakalı aklıma takılan farklı bir konu var ..
Her canlının geninden albinoluk ( beyazlık ) varmıdır ?
[/QUOTE]
Albinoluk mustasyonik bir hastalık değildir. tirosinaz denen bir enzimin eksikliğinden kaynaklanan ve sonucunda melanin pigmentinde eksiliğe yol açan bir hastalıktır. Resesif özelliktedir.
[QUOTE=vlkn]Bu konu çok tartışılır ve bence her akvaryalistin bilmesi gereken bir konudur.Akvaryumcularda görüyoruz 2 cm 'lik lithobatesleri.Neredeyse benim beslediğim damızlıklar kadar renkliler.Bu balıklar hormon verilerek bu hale geliyor bu balıklardan alınan yavrularında yaşama veya büyüme gibi sorunları oluyor.[/QUOTE]
Hormonda sebeplerden birisi tabiki. Önlem alabilmek mühim olan! Bu balıkları almayıp ve aldırmayıp prim etmelerini engelleyebilirsin. Her akım önce bireysel adımlarla başlar.
Saygılar.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 03 Haziran 2008 02:46
Mustafa beyin tesbit ettigi balıkların degişimlerinin şüphesizki birden cok nedeni var. hem konuyu açan Musatafa beyin hemde konuya yanıt yazan tüm arkadaşların izlenimleri ve görüşlerine katılıyorum. ancak belirtmek istedigim husus DOĞANIN DENGESİDİR.
bu hususu sizlere bir örnele acıklamaya çalaşayım.
yarasalar çok farklı türlerde ve cok farklı boyutlardadır (birçok canlıda oldugu gibi) kanatları en geniş yarasalar acık arazilerde yaşarken, kanatları en kısa yarasalar ormanlık arazilerde yaşarlar. zaten tam tersi olamazdı kanadı uzun yarasalar ormanda yaşasaydı birden karşısına cıkan bir ağaç dalına çarpabilir, yada kanadı kısa yarasa açık arazide avına yetişebilecek hızı bulamaz havada uzun süre kaldıgında çok yorgun düşerdi. bu yarasaların kendilerine dogru yaşam alanları seçmelerinden çok, zaman içinde yaşam alanlarına göre şekillendirilmeleridir. Balıklarda akvaryum ortamında muhakkak degişim gösterecektir. küçük akvaryumda boylarının kısa kalması, renklerini dogal yem yemedikleri ve melezlendikleri için gösterememeleri. canlı yem bulamadıkları için kondisyon farklılıgı olması gibi vs. ancak bunun güzel taraflarıda mevcuttur. dogadaki sürkülasyondan kurtulmak (yok olmaktan yem olmaktan) daha uzun süre yaşamak, düzenli beslenebilmek, gibi vs.
burada anlatmak istedigim bu canlıları beslerken yeni bir degişim için ilk adımı atmış dogaya mudahele etmiş bulunuyorsunuz. ancak bu yanlıştır manasına gelemez. cünkü canlılar yaşadıkları yeni ortamlara zaman içinde ayak uydurur duruma gelirler. yarasalar örneginde oldugu gibi.
işte DOGANIN DENGESİ budur. biz bu canlıları besleyerek dogada bir degişiklik meydana getirirken dogada etkiye karsı tekpiyle yeni nesilleri ortaya yada aynı nesildeki farklılıkları ortaya cıkarır ve durum yeniden 0-0 berabere olur,
son olarak dogaya zarar vermemek için bu canlıları beslemekten vaz gecmek isteyen arkadaşlara seslenmek istiyorum, dogaya zarar vermemek ve dengeyi bozmamak, gibi bir lüksümüz bulunmamaktadır. Aldıgımız her nefeste zamanı ve mekanı tüketiriz. ancak DOGANIN DENGESİ oluşan olumsuzluklar, zaman içinde yok olan türleri, ve yeniden vücut bulan canlıları ile, etkiye tepki yapmakta ve kendini sürekli yenilemektedir, yani bir yerde dogayı kirletmek dahil DOGANIN DENGESİNİN içindedir.
DOĞA ilahi bir emirle dengesinin dışına çıkamamaktadır.
bize düşen canlıya canı verenin hürmetine uygun bakmaktır,
en doğrusunu ALLAH bilir.
saygılar
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir